İki aşığın hikayesi…
Birbirilerini hiç tanımadığı bir masada karşılaştılar. Ortak arkadaşları Burak sayesinde. Burak, çevresinde popüler olan entelektüel bir kişiliği ve iyi bir mizah anlayışı olan bir çocuktu. En iyi arkadaşı Ömer’e bir sevgili yapma planı ile bir buluşma ayarladı. Masada Murat, Ömer, Eda ve Deniz vardı. Ömer, Denizi çok beğenmişti. Güzel gülüşü altın renginde ki saçlar ve mavi gözleri Ömer’i büyülemeye yetmişti. Deniz ise Ömer hakkında kararsızdı zar zor izin alıp geldiği bu buluşmada birde sevgili yaparsa ailesinin daha çok üstene geleceğini düşünüyordu. Fakat iş işten geçmiş Deniz, Ömer’le sıcak bir sohbete dalmıştı. Git gide Ömer’ aradığı şeyleri bulmaya başlamıştı. Özelliklede Ömer’in tatlı dili onu çok etkilemişti. Birkaç haftada ne olduğunu anlamadan flört etmeye başlamışlardı.
Ömer önce onu çok sevdiği bir cafe olan Cafe Kafka ya götürmüştü. Kafka istiklalde Galatasaray lisesinin yanında apartman tarzı bir şekli vardı. Lakin içerinin dekorasyonu inanılmazdı. 2011 den çıkıp kendini 1960’larda hissetmeni sağlayan bir havası vardı. Kafka Deniz ile Ömer’in gözde mekanı olmuştu. Herkes onları gördükleri en tatlı çift olarak nitelendirirdi yani HARİKA ÇİFT. Tabi onlarda ara sıra kavga ediyorlardı. Ömer çok olmasa da kıskanç bir çocuktu Deniz ise kuşkuluydu. Ailesi yüzünden fazla buluşamıyorlardı Deniz’de kafasından planlar yazıyordu. Şimdi şu kızın yanı8ndadır şurda eğleniyordur gibi.
Bu küçük atışmalara rağmen idare etmesi kolaydı. Deniz duş almak için banyoya girdiğinde babası Denizin telefonunu karıştırmış ve Ömer’in attığı mesajı görmüştü. “tamam aşkım” diye bir mesaj. Oysa ki Deniz Ömer’i uyarmıştı duşa gireceğim diye. Babası mesajı okumuş ve oturma odasında kızının duşu bitirmesini bekliyordu. Deniz duştan çıkınca babası bağırdı üstünü başını giy ve hemen yanıma gel diye. Deniz biraz korku biraz heyecanla eline ilk geçenleri hemen giydi ve babasının yanına gitti. Babası ağzına geleni söylüyordu. Deniz ise ağlayarak babasını dinliyordu. Belliydi ki babasının dedikleri onu korkutmuyor korkutan şey
Ömer’den ayrılacak olmasıydı.
“Gecenin on ikisi kim arıyor” diye yatağından kalktı Ömer. Denizin aradığını görünce bir sevinçle telefonu açtı. Ufak ufak hıçkırıklar geliyordu telefona. Beklide Deniz için söylemesi en zor şeydi. Ömer seninle ayrılmak istiyorum derken çoğu harfi yutmuş ve o kısık sesle hiçbir şey anlaşılmıyordu. Ömer anlayacağını anlamıştı. Ömer’inde sesinde bir boğukluk oluştu “neden” diye sordu. Deniz ailem öğrendi daha fazla yürüyemez derken artık kendini tutamamıştı ağlıyordu daha önce hiç ağlamadığı gibi. Ömer konuşamıyordu telefonda duyduğu bu ağlama sesi zaten onun için ömür törpüsüydü. Deniz ne telefonu kapata biliyor nede Ömerle konuşa biliyordu. Bir hıçkırık sesi daha. Ömer yalvarmaya başlamıştı. Ağlıyordu Ömer daha önce hiçbir kız için ağlamamıştı. Ama öyle bir ağlıyordu ki dedikleri değil telefona sadece ağlama sesi geliyordu. İkisi içinde çok zordu bu telefon görüşmesi ve Deniz kapatmıştı telefonu. Ömer sabaha kadar uyuyamamıştı. Denizinde durumu farklı değildi.
Ertesi gün sabah Denizin okul saatleri içerisinde aradı Ömer. Deniz’e ulaşamıyordu anlaşılan telefonunu elinden almışlardı. Ömer bu kadar çabuk pes etmek istemiyordu bir hışımla evden çıktı ve Denizin okuluna doğru yola çıktı. Deniz okuldaydı fakat görüşmek istemiyordu. Beklide Ömer’in suratındaki morlukları görmesini istemiyordu. Ömer çıldırmıştı. Önce okul güvenliği ile kavga etti sonra ona bakan herkese bağırmaya başladı. Sakinleşince kapının önüne oturdu ve okulun bitmesini bekledi. Ama amacı yerine ulaşmamıştı. Deniz’i gördü ama dokunamadı hiçbir şey soramadı. O güzel kız suratında ki morluklarla hemen okulun önündeki arabaya bindi. Anlaşılan babası almaya gelmişti. Ömer büyük bir pişmanlık duygusu ile kendi kendisini parçalıyordu. Buna o sebep olmuştu. Bundan sonra ne kadar çabalasa da Denizle konuşamadı. Ömer evde kendini parçalarken Deniz artık duruma alışmaya başlamıştı. Arkadaşlarıyla gülüyor eğleniyordu. Ömer’in hali ise berbattı. Ailesi çocuğunun gün ve gün gözünün önünde erimesine seyirci kalamıyordu. Son çare olarak Ömer’i Deniz’in okuluna yazdırdılar.
Ömer okula gittiği ilk gün Deniz’in sınıfına daldı. Deniz arkadaşları ile çok koyu bir sohbet içindeydi. Belli ki onun için her şey mazideydi. Ömer’i görmesi beş dakika kadar sürdü. Gördüğünde ise Ömer hala bir umutla yanına gitti fakat Deniz eğer sınıftan gitmezse hocalara şikayet edeceğini söyledi. Ömer sınıfına gitti ve düşünmeye başladı. Uğruna bu kadar çabaladığı kız ona karşı tepkisizdi bu kadar uğraştığı ağladığı kız her şeyi arkasında bırakmıştı. Beklide yüz defa denedi Ömer Deniz’le konuşmaya ama olmadı.
Ömer son bir mektup yazdı. Denizin sınıfına gitti ve konuşmak istediğini söyledi. Deniz ise yine hayır dedi. Ömer mektubu çıkardı ve Deniz’in önüne attı sonra ise cebinden çıkardığı bıçağı karın boşluğunu saplayıp öylece kaldı. Gözleri hala denizdeydi. Hatta yere düşüp gözleri kararıncaya kadar denize bakmaya devam etti. Bir süre sonra ses duymamaya başladı. Vücudunda ki bu ani soğumayla üşüdüğü anlatmaya çalışıyordu ama artık çok geçti.
Deniz 6 ay psikolojik tedavi gördü. 6 ay sonra nihayet mektubu açacak cesareti bulmuştu.
Deniz seni ne kadar sevdiği anlatmanın bir önemi yok ama sensiz yaşamak çok zor. Ne kadar denediysem de seninle konuşamadım olanlar senin suçun değil sakın üzülme.
BU ARADA DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN..
ÖMER…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder