12 Eylül 2011 Pazartesi

Sessiz Kahkahalar


Ben Ege, ismimden tam emin olmasam da doktorlar bana böyle sesleniyorlar. Ege ismini seviyorum. Bana yakıştığını düşünüyorum. Hatırlaya bildiğim kadarıyla kendime yakıştırıyorum yani. Burada bir takvim yada saat yok kaç yıldır buradayım bilmiyorum ama ilk kez bu hücreye atıldığımda boyum kapı kulpunu biraz geçiyordu. Bu hücrede benim yerime daha dayanıksız biri bunca yıldır kalsaydı çoktan delirmişti. Ama ben dayanıklıyım. Canım çok sıkıldığında Enes ile dertleşiyorum. Bir sevgilim yok ama sevgilim olacak kız Emel olsun istiyorum.


Doktorları hiç sevmiyorum beni delirtmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bazen ben yokmuşum gibi konuşuyorlar. Bazen de arkadaşlarım sanki burada yokmuş gibi konuşuyorlar. Ne zaman Enes’le yada Emel’le fazla vakit geçirsem beni uyutmak için o ilaçları bana zorla içiriyorlar. Bir daha böyle bir şey olmasına izin vermeyeceğim. Enes ve Emel’le çok güzel bir plan yaptık ve buradan kaçıp bir daha arkamıza bile bakmayacağız. En çok sevdiğim doktor Hazal hanım. Plan onunla başlayacak. Muhakkak iki günde bir beni ziyarete gelir. Dün  gelmedi yani bu gün gelecek. O geldiğinde kapı sonuna kadar açık iken sert bir omuz darbesiyle onu duvara fırlata bilirsem kısa sürede olsa zaman kazanmış olurum. Çok şanslıyım ki Enes ve Emel burada değilmiş gibi davranıp uslu uslu oturduğum için ellerimi çözdüler. Hazal hanımı atlatıp çıkınca bahçe yoluna doğru koşmaya başlıya cağız.  Kapının önünde her zaman en az iki koruma olur ön kapıdan çıkamayız. Bu yüzden arka pencereden atlamak en iyi çözüm. Tek sorunumuz iki metrelik duvardı ama bahçıvan için yapılan kulübenin üstüne çıkarsak   duvarın üstüne zıplaya biliriz. Üstümdeki önlüğü tellerin üstüne atarsam tellere takılmadan aşağıya atlaya biliriz.


Evet bu onun sesi. Hazal hanım kapıda ve işte başlıyoruz. Hazal hanım kapıyı açar açmaz üstüne saldırdım bu sandığımdan biraz daha zor oldu. Kendimi tutamayıp bir kaç kerede yerde vurdum. Hazal hanım bayılmıştı. Kapı kapanmaya çok yakınken tuttum ve dışarı küçük bir göz gezdirdikten sonra koşmaya başladım. Tüm hemşire ve doktorlar asansörü kullanır. Merdiven yolundan gitmek en mantıklısı. Hızlıca aşağıya inmeye başladık bahçe yoluna çıkmadan arka pencere doğru koştuk ve camı açıp atladık ne yazık ki ben atlarken hemşirenin biri beni gördü. Artık daha da hızlı olmamız gerekiyordu. Bahçıvanın kulübesine tırmandık Enes ile ben erkek olduğumuz için çabucak atladık Emel ise biraz zorlandı. Ama üçümüzde duvarın üstündeydik. Hızlı bir şekilde önlüğümü çıkardım ve tellerin üstüne attım Emel bizden daha yavaştı önce onu indirmeliydik hemen telin diğer tarafına geçip atladı. Ardından ben ve en son Enes atladı. Tepeden aşağıya doğru koşuyorduk. Peşimizde hastane korumaları vardı. Şehir merkezine pek uzak değildik ve aramızda ki mesafeyi korursak şehir merkezinde onları atlata bilirdik. Enes’in acı dolu sesiyle koşarken irkildim. Koşmayı bırakmadan arkama dönüp baktım Enes düşmüştü. Bunca yıldır beni hiç bırakmayan arkadaşım arkada kalmıştı. Durmak istiyordum ama beynime söz geçiremiyordum. Özgürlüğe bu kadar yakınken duramazdım. Koşmaya devam ettim tekrar arkamı dönüp baktığımda Emelde yoltu. Enes için durmuştu. Emel’i ne kadar sevsem de duramazdım tekrar o hücreye kapatılmak istemiyordum.



Nihayet tepe bitmiş düz bir yola girmiştim. Hiçbir yeri bilmesem de hangi sokağı görürsem oraya doğru koşuyordum. Arkama bakmadan saatlerce koştum tenha bir yerde durdum ve arkama baktım. Neden koştuğuma anlam veremyen insanlar dışında kimse yoktu. Yürümeye başladım. Dükkanların birinin önünde durdum ve kendime baktım. Bunca yıl o yaşlı doktorlara bakılınca oldukça genç sayılırdım. Önümdeki çocuğu durdurdum ve ona “sence ben kaç yaşındayım dedim.” Bu şekilde 5-10 kişiye daha sordum ortalama verilen cevaplar 20 ile 22 arasındaydı yani gençtim.


Derin bir nefes çektim. Bundan sonra beni bekleyen hayatı düşünüp etrafıma baktım. Bu benim hayatımın ilk nefesiydi…


Devamı gelecek….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder